HATAY GEZİMİZ

Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

Eski Antakya Sokakları ; Ortak miras olarak kabul edilebilecek bu değerlerin başında Antakya'nın son 200 yılına tanıklık etmiş tarihi evler bulunuyor. Antakya’nın kendine özgü dar sokaklarını biçimlendiren ve bu sokaklara hayat veren tarihi evler, yüksek bir duvarın arkasına saklanmış avlusunda karşılıyor ziyaretçilerini. Antakya’nın tarihi ve kültürel zenginliğini anlamak için bu evlere yakından bakmak gerekir.

 

Antakya Kalesi ; M.Ö.300 yıllarında Büyük İskender’in generallerinden Seleucos I. Nikator tarafından kurulan Antakya kalesi dünyanın önemli yapıları arasında yer alır. Sırasıyla Seleukos’lar Romalılar, Bizanslılar, Haçlılar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından kullanılarak zamanımıza kadar gelebilmiştir.12 km uzunluğunda olan surların 360 kuleden oluştuğu düşünülmektedir.  Sayısız depremler ve savaşlar sonucunda çok harap olmuştur. Bugün ayakta kalan duvarların büyük bir kısmı M.S.6.yy’da Bizans İmparatoru Justianus tarafından yaptırılmıştır. Kale duvarları; Asi nehrinin kenarından başlayarak Silpius dağları arasında dolanıp, Küçükdalyan’da tekrar nehre kavuşmakta idi. Şimdi ancak Silpius dağı (Habib-i Neccar )  üzerindeki kısımları bulunmaktadır. Kalenin, kuzeyde Halep Kapısı (St. Paul), doğuda Demir Kapı, güneyde Şam Kapısı, batıda Köprü kapısı ve kuzeybatıda Köpek Kapısı olmak üzere 5 kapısı vardır.


Kale'nin Gece Görüntüsü

Habib-i Neccar Habib-i Neccar , Ms. 40 lı yıllarda Antakyada yaşamıştır. Roma döneminde Antakya halkı putperest olduğu için, Cenab-ı Hak Hz. İsa 'ya Antakya halkı için iki resul göndermesini emreder. Hz. İsa Antakya halkı için 2 resul, daha sonrada bir resul daha gönderir. Resulların halkı İrşada devam etmesine ilk inanan Habib-i neccar olur. Antakya lılar bu olaya inanmayarak, resulleri taşlayarak öldürmeye karar verirler. Habib-i neccar uzaklardan koşup gelerek, resullerin doğru söylediklerini ve onlara inanmaları gerektiğini söyler. Burada bulunan putperestler Habib-i neccar 'a bunlar seni kandırmışlar, ya eski dinine dönersin yada ölürsün şeklinde tehdide başlarlar. bu müritler dediklerini yaparak. Habib-i neccar ı öldürürler, Habib-i neccar ın şehit edilmesi ile ilgili bir çok rivayet vardır.

Bunların en yaygın olanı ve halkın anlattığı olay şöyledir:
Habib-i Neccar' ın başı Silpiyus dağında ayrılır. Vücuttan ayrılan baş, yuvarlanarak bugün cami ve türbesi bulunan yere gelir (bugün vücudu şehit edildiği mağarada başı ise caminin yanında bulunan türbededir)
Başka bir rivayete görede ,Habib-i Neccar kopan başını koltuğu arasına almış, Kur'an dan ayetler okuyarak bir süre dolaşmış ve bugün türbesi bulunan yere kadar gelerek, buraya düşmüştür.


Habib-i Neccar Dağı

Asi Nehri ;  Lübnan'daki Bekaa Vadisis'nin doğu kısmında doğar ve Türkiye Hatay ilinden Akdeniz'e dökülür. Asi Nehri'nin toplam uzunluğu 556 km olup, Suriye'de 98 km Türkiye'de 40 km Lübnan'dadır. 52 km'si Türkiye-Suriye sınırını oluşturur. Arapçada “muhalif, ters” anlamına gelen “Asi” isminin nehre verilmesinin nedeni ise, Lübnan’ın diğer nehirlerine göre ters yönde akmasıdır (1). Bunun nedeni ise, 

Lübnan’ın orta kesimindeki arazi yapısına karşılık, Batı Bekaa Vadisi Bölgesi’nin alçakta yer almasıdır.Türkiye’de ters akan nehir olarak kabul edilmesinin nedeni de hemen hemen aynıdır.Asinin geldiği yer olan Amik ovası alçak bir sahayken akımyönü (Samadağ Yönü) yüksektir. Asi nehrinin alçak olan taraftan yüksek olan tarafa doğru aktığı düşünülür ki doğrudur.Ancak nehir yüksek arazi içinde açılmış bir boğazdan yani aslında aşağıdan akar.

Harbiye Şelalesi ; Apollon ve Dafne efsanesine ev sahipliği yapan ve ‘Dafne’nin gözyaşları’ olarak değerlendirilen Hatay’ın Defne ilçesindeki 3000 yıllık Harbiye Şelaleleri’ne kuruma nedeniyle can suyu verildi. Fotoğraf karelerine de yansıyan ve geçtiğimiz yıla kadar yoğun şekilde akan şelalelerdeki kuruma nedeniyle bugünlerde şelaleler can suyu ile akıyor. Binlerce yıllık ağaçların bulunduğu bölge aynı zamanda kanyon görüntüsüyle bölgenin önemli doğal güzellikleri arasında yer alıyor.

Samandağı Musa Ağaçı ; Hz. Hızır ile Hz. Musa'nın Samandağ'daki buluşmasından sonra, birlikte Hıdırbey Köyü'nün yanındaki Musa Dağı'na çıkmak üzere yola çıkarlar. Hıdırbey Köyü'ndeki Musa ağacının bulunduğu yere geldiğinde çok susar. Bastonunu bu ağacın bulunduğu yere bıraktıktan sonra, hemen yanındaki dereye su içmeye gider. Su içtikten sonra yollarına devam ederler. Asasını suyun kenarında unuttuğunu anlayan Hz. Musa, döndüğünde ise asasının yeşerdiğini ve bir fidan haline geldiğini görür. O günden bugüne, o ağaç Musa ağacı olarak bilinir.
 
800-1000 yaşlarında olduğu tahmin edilen ve halk arasında  2000-3000 yaşlarında olduğuna inanılır.Köyün Merkezinde bulunan ağacın gövde çapı 7.50 m’dir. Dıştan çevresi yaklaşık 20m’dir. İki oyukla ağacın gövdesine girilmektedir. 
 
Devasa bir çınar ağacı olan Musa ağacının gölgesinde  bir yorgunluk kahvesi içebilirsiniz. 


NOT ; Hayat çeşmesinden su içmeyi unutmayınız...

Samandağı Vakıflı Köyü( Ermeni Kilisesi ) ; Türkiye’nin Tek Ermeni Köyü” olma özelliğini sürdüren bu şirin köy; Musa Dağı eteklerindeki Hıdırbey Vadisi’nin doğal devamı niteliğinde, Akdeniz’i tepeden seyreder. Köy kilisesi Surp Asdvadzadzin’in (Aziz Meryem Ana) 1997 yılında geniş kapsamlı restorasyonla bugünkü halini aldı. Her yıl kutladığımız Kutsal Doğum (Noel / Surp Dzununt), Kutsal Diriliş(Paskalya / Surp Zadig) ve Meryem Ana’nın Göğe Yükseliş Yortusu (Surp Asdvadzadzin) dini törenleri, gelenekleri devam ettiriyor.


Ermeni Kilisesi

Döver Köyü ; Baybars’ın komutanlarından olan Şeyh Dahir Döver köyünde yaşamış, Salih bir kişidir. Tahir sağlığında bir çok kerametler göstermiş adeta köyün koruyucudur. Köye girerken sizi ulu çınar altında bekleyen şeyh Tahir karşılar. (Bu ulu çınar Tahir’in su kenarına sapladığı bastonunun yeşerip ulu bir çınar olduğuna inanılır.) Kötü niyetli olanlara korku salıp, köye girmelerine engel olur. İyi niyetli olanlara ise güler yüzlü karşılayıp izzet ikramda bulunur.  Tahir  Köyü her defasında hırsızlardan, soygunculardan ve kötü niyetli olanlardan korumuştur. Kötü niyetli kişilerin karşısına dikilir, elinde bir kılıç başında yeşil bir bere olduğu halde onları döve döve köyün dışına sürermiş. Bu söylenceye göre köyün adına DÖVER denmiş.


Not ; Kahvaltısı ile meşhur bir köy'dür.

Karlısu (Karaaksı) Köyü ;


Hatay ilçesinin kahvaltısı ile meşhur köyü olan karaaksı müthiş manzarası ve doğası ile gelenlere büyük bir haz veriyor.

Yayladağı Karamağra ; Geçmişte kaçakçıların ve korsanların Akdeniz'de saklanmak için kullandığı koy ve mağaranın, korsanlar için önemli bir barınak olduğu biliniyor. Günümüzde ise çobanlar ve balıkçılar açısından barınma alanı olan mağara, içerisinde ateş yakıldığı ve çıkan isin tavanı siyaha bürümesi nedeniyle Karamağara olarak anılıyor. Dağdan gelen suyun medcezir etkisiyle denizle buluşması sonucu oluşan tatlı suyun cilt, eklem, idrar yolları hastalıklarına iyi geldiğine inanılıyor. Bu sebeple şifa arayanların da uğrak yeri oluyor. Bu sudan yararlanmak isteyenler Karamağara'ya giderek 2-3 gün sabahları aç karnına içiyor.

Genelde tekne turları ile ulaşım sağlıyor insanlar yolu virajlı olduğu için.


Deniz'e Giden Yol  (balata kokusu ile iyi yolculuklar)

NOT: Yayladağı’na gitmişken meşhur Yayladağı lokumundan tatmayı unutmayın, katkısız olması, ağza yapışmaması ve de çok lezzetli bir lokum olmasıyla önem arz ediyor.

Yayladağı Tarihine göz atmak lazım ; İlçenin tarihi milattan önceki yüz yıllara kadar uzanmaktadır. Bölgenin batısında bulunan ve yörenin en yüksek yeri olan Keldağ üzerinde mahalli ismi Harabe Kilise olarak bilinen ve tarihi kayıtlara göre ismi Barlahan olan kilisede yapılan kazılarda üç devreye ait paralar bulunmuştur. Bu paraların İyonyalılar'a, Romalılar'a ve Abbasiler'e ait olduğu tespit edilmiştir.

Yine aynı bölgede Montblace isminde bir şehrin bulunduğu ve dünyanın üçüncü büyük şehri olduğu, bütün kervan yollarının buradan geçtiği, dünyada ilk olarak şarapçılık ve ipekçilik monopolünün burada kurulduğu, 60 odalı hastanenin yapıldığı tespit edilmiştir. Şehrin üzerinde kurulduğu Keldağ' ın volkanik bir dağ olması dolayısıyla meydana gelen püskürme neticesinde şehrin tamamen yok olduğu belirtilmektedir. Yine Keldağ üzerinde bulunan bu kilisenin 1700 yıllık olduğu, Senpiyer kilisesinden sonra yapıldığı araştırma neticesinde ortaya çıkmıştır. 

Ayrıca Denizgören köyünün Bayındır adı verilen mevkiinde Hocalar kilisesinden önce yapıldığı, şu savla ileri sürülmektedir. Hristiyan'lık dininin ilk ortaya çıktığı dönemde bu dine mensup olan çeşitli baskılarla karşılaşmakta ve bu kişiler genellikle gözden uzakta, saklanması ve kaçması kolay olan yerlerde yetiştirilmektedir. Bu sebeple Hristiyanlık dinin içerisindeki resimler özelliğini günümüze kadar korumuştur.

İlçe daha sonra Osmanlılar'ın idaresine geçmiş I. Dünya Savaşı sonuna kadar bu yönetime bağlı olarak kalmıştır. Evliya ÇELEBİ Seyahatnamesi' nde Trablusgarp ilçesinden Şam'a bağlı ORDU köyü olarak bahsetmektedir.

I. Dünya Savaşı'nın sonunda ilçe Fransız işgaline uğramış ve 18 yıl Fransız yönetiminde kalmıştır. Hatay’ın müstakil devlet olması üzerine bir yıl Hatay devletinin bir ilçesi olmuş ve Hatay’ın Anavatan'a ilhakı ile 1939 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne katılmıştır. 

İlçenin ismi Karadeniz bölgesindeki "Ordu" ile karıştırılmaması için ilçenin doğusunda bulunan Yayladağı adından esinlenerek YAYLADAĞI olarak değiştirilmiştir.

Belen İlçesi ; Dünya tarihinde ilk defa Osmanlı İmparatorluğu döneminde iskana açılmıştır. Sultan Selim Han 1516 yılında Mercidabık Zaferi ve Kilis ovasında Mısır Memluklarının bozgunu öncesinde ilk defa Belen geçidini bir kurmay gözüyle inceledi. Anadolu’nun Kuzey Suriye’ye açılan en uygun geçit olduğunu tesbit etti. Amanosların ikibin metre yüksekliğinde 150 kilometre boyunca bir duvar gibi devam eden sarp coğrafyasının, yalnız Belen geçidinde 600-700 metreye kadar alçaldığı geçitin, aynı zamanda askeri açıdan,ülke güvenliği açısından stratejik önemi vardır. Padişah bölgeye en kısa zamanda bir derbend oluşturulması talimatını verdi. Ancak, ömrü vefa etmedi.

Kanuni Sultan Süleyman, babasının projesini hayata geçirdi. 1535 yılında Bağdat seferinden dönen padişah İstanbul’a doğru giderken Belen Boğazından geçmiş, buranın askeri önemini bir kere daha müşahede edip, geçide bir derbend kurulmasını emretmiş. Aynı yıl Derbend teşkiline başlandı. Arazinin çok engebeli ve yokuş oluşu sebebiyle, Türkmen şivesince buraya Belen adı verilmiştir.

Çeşitli lezzetleri ile ayrı bir önem taşır.

 

Belen Soğukoluk Yaylası ; Soğukoluk, 1920-1930'lu yıllarda Ortadoğu'nun en gözde yaylasıydı. Kötü olaylardan sonra tekrardan güzelyayla adı ile kendini yeniledi, bir çok milletin yaşadığı bir yer.

Yaylası ve temiz havası ile meşhur olan Belen ayrıyeten bir çok güzelliği de beraberinde getiriyor ;

Hatay’ın tek giriş ve çıkış noktasıdır. Eski ipek yolu ticaretinin önemli bir noktası olan belen, bunun yanı sıra lezzet durağı olarak da ayrı bir yeri vardır. Yolculuklarıma çıkarken mutlaka ama mutlaka sabah merkezdeki fırına uğrar sıcak sıcak yöresel hamur işi lezzetlerinden alır ve hemen yukarısında kıraathane de oturup mis gibi afiyetle yerim, kıraathane dediysem sıcak köy süt’ü dahi var. :))

Yol üzerindeki restoranlara mutlaka ama mutlaka uğrayın, ama bana sorarsanız, gıcı yolunda lezzet lokantısı vardır. Belen tavanın en güzel yapıldığı yerdir, hele de bir manzarası var belenden baktığınız zaman Antakya ve ilçeleri ayaklarınızın altında kalıyor. Amik ovasının en güzel görüntüsü elde edebilirsiniz…

İskenderun İlçesi ; İskenderun gerçek anlamıyla MÖ. 333 yılında, Asya seferine çıkmış olan Büyük İskender tarafından kurulmuştur. O zmanlar asıl adı "Alexandreia" idi Birçok açıdan zengin olan İskenderun gerek Limanı, gerekse sanayi anlamında oldukça gelişmiş bir yerleşke olma özelliği taşımaktadır. Ayrıca her ilçe'nin olduğu gibi İskenderun İlçe'sininde kendi has lezzetleri var. Yol boyu olan güzel sahili ile küçük İstanbul'u anımsatmıyorda değil.

Dörtyol, Payas, Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi ; Mimar Sinan'ın en güzel eserlerinden biri sayılan Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi. Üç padişaha sadrazamlık yapan Sırp asıllı Sokullu Mehmet Paşa adına 1571'de karısı tarafından yaptırılmıştır

Sokullu Mehmet Pasa Külliyesi'nin yaninda yer alan Hamam tescillenmemis tarihi yapısı ile külliye'den bile daha eski olan bu tarihi hamam 1500 yıllara dayanıyormuş, külliye ise 1700 yıllara dayaniyor.


SOKULLU MEHMET PAŞA KÜLLİYESİ ALBÜMÜ İÇİN TIKLAYINIZ...
 

Biz Kimiz?

Yerli Gezgin Olarak Biz; 
"GENÇ BİR ÇİFTTİN YERLİ HİKAYESİ"
Yerli Gezgin - Ara'da Gezen
Savaş KARAKURT - Esma GÜL KARAKURT
Bir Motosiklet, 
Genç Bir Çift,
ASIL SORU YAPABİLECEKMİYİM DEĞİL, BİZİ KİM DURDURACAK?
Eşli Gezmenin Zor Olması Düşüncesi ile Yola Çıkmayanlara,Bahane Üretenlere Cesaret Verecek Bir Hikaye Daha..

 

Son Blog Yazıları

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14

İnstagram

Bizi Facebook'tan Takip Edin